26 Şubat 2013 Salı

Hayalperest




Love, L’amour, Aşk…
Hakkında  yazılmamış  ne roman  ne de  hikaye  kalmış  herkesin  hayatındaki  belki de  tek ortak konu …

O kadar heyecan verici, o kadar farklı ve o bir kadar hüzün vericiki, ne açıklayabiliyoruz ne de susabiliyoruz. 7’den 70’e kendimi de sayarsak, herkesin dilinde olan, herkesin anlatacağı bir hikayesi olduğu konu.  Peki nasıl bir konu bu böyle ? Hem heyecan veriyor hem hayallere daldırıyor ve gerçek dünyadan uçuyoruz. 5 Dakika bile olsa safça, masum bir şekilde hayallere dalıyoruz. O kişiyi, onla kendimizi, yapacaklarımızı düşünüyoruz ve tabi ki biz daha fark etmeden o küçük gülümseme yüzümüzde oluşuyor.

Herkesin farklı bir hikayesi var ama herkese göre en güzeli, en muhteşemi, her şeyiyle, kusurlarıyla bile “iyi ki oldu” dediğimiz tek hikayesi olan aşk. Romanlara konu, bestelere ilham, bizim içinse hep hayal oldu bu aşk. Daha “yaşamak” eyleminde acemi olduğum bu yaşımda, her küçük fırtınada yıkılacak olan ben bile her yerde aşkı gördüm onu aradım. Ya yakışıklı prensin muhteşem öpücüğüyle kurtardığı prenseste ya da arabada giderken duyduğum radyoda. Filmler mi? Onlar zaten hep muhteşem yakışıklı, herkesin istediği bir adam ile erkeklerin hayallerini süsleyen bir kadın üstüneydi. İster biri zengin ister biri fakir olsun, istersen dram olsun hep bir sevgi, aşk, bağlılık vardı. Bu sayede aşk kolaylıkla 
hayallerime girdi.

 Peki neye aşıktım?  Burada olaylar karmaşıklaşıyor, şimdi bir erkek ismi vermeli ve ondan bahsetmeliyim belki ama hayatımda öyle biri yok!-vurguya dikkat, üzgünüz- Ben zaten şu küçük hayatımda hiçbir zaman bir erkeğe aşık olmadım. Ki ben bunu daha yeni fark ediyorum. Hayatta hep karşı cinsine aşık olmazsın ki...

 Bir annenin yavrusuna olan koşulsuz sevgisi, bağlılığı… Bu aşk değil de nedir? İstersen
 köpeğine, istersen kocana, istersen bebeğine, istersen de bir şehre, mesela İstanbul’a, 
Paris’e aşık olabilirsin büyük yazarlar gibi. Bense, bunlardan hiçbirine aşık değildim. Ne 
hayallerimi süsleyen, kafamda olan kişiyle tanışmıştım ne de bir bebeğim vardı bu dünyada
 ondan önemli bir şeyim olamayacak. Allah’a da aşık değildim tasavvufçular gibi , bir şehre aşık olabilecek kadar filozofi de takılımıyordum. Ben hayallerine aşık biriyim.
Hayaller… Hayaller çünkü bu yaşamda istediğim her şeyin olabileceği, her şeyin tıkırında gideceği, beni dünyadan uzaklaştırıp mutlu eden tek yerdi hayallerim. Orada hem hayatımın adamına yer vardı -bazen hayaliyle uyuduğum-. Orada hayatımın evine, muhteşem bir işe, mükemmel dostluklara sahiptim . Ve bütün hayallerim de beni mutlu etti. Hayatın olumsuzluklarından sonra yine hep yanımda olan tek şey, yıkılmış ama umudunu kaybetmemiş hayallerim olacaktı. O beni mutlu eden hayallere aşıktım ben. Seni mutlu eden şeye aşık değil misindir ki? Beni de onlar mutlu ediyordu işte. Beni de onlar güldürüyor, her gece yatmadan önce düşündürüyordu. 

Ama hiçbir zaman hayaller sanki paralel evren olan dünyaya geçiş yapınca senin hatırladığın kadar göz alıcı ve muhteşem olamıyorlar! Ellerinde değil ki bu! Gerçek dünya onları kirletiyor ve sonuç yine üzülmüş bir kalp oluyor. Bu üzülmüş kalp yine hayallere dalıp kendini avutmaya çalışıyor neye üzüldü ise artık, ama kalp bir kere üzüldü mü o ana kadar hiç ortalıkta olmayan beyin çıkıyor hayallerin önüne. Hayallerin gerçekleşmeyeceğini, mantığa uygun olmadığını söylüyor. 

Ne oldu şimdi? Artık hem üzülmüş hem de en büyük aşkını, hayallerini kaybetmiş oldun. Küçük bir üzüntü, belki de bir kalp kırıklığı çok kolayca geçebilecek iken sen artık hayal kuramıyorsun.  Hayallerini, hayatının -tekrardan yazıyorum- “en büyük aşkını” kaybetmiş oluyorsun. Bu da demek oluyor ki seni mutlu eden maneviyat sigara dumanı gibi havaya karıştı ve gitti. Artık mutlu olamıyorsun, sabahları yüzün gülmüyor, seni hep mutlu hatırlayan insanlar bir yerlere dalıp da yüzünün gülmemesine, tam tersine üzülmene şaşırıyorlar. Halbuki sen sadece tek bir şey istiyorsun, yine hayallerine dalmak, yine “of beee ne güzel” demek istiyorsun. Kabul et o yüzünde oluşan küçük gülümseme hayatında ne kadar da çok yer kaplıyormuş. Ben bir bağımlıyım. Ben hayallerime, mutluluğa bağımlıyım. Ben bir hayalperestim ve bu kendimde olan en sevdiğim özellik. Ne kadar bu “kara bela” yüzünden melankolik takılsam da yada havalara uçsam da asla değiştirmeyeceğim tek özellik. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder