Hakkında yazılmamış
ne roman ne de hikaye
kalmış herkesin hayatındaki
belki de tek ortak konu …
O kadar
heyecan verici, o kadar farklı ve o bir kadar hüzün vericiki, ne açıklayabiliyoruz
ne de susabiliyoruz. 7’den 70’e kendimi de sayarsak, herkesin dilinde olan,
herkesin anlatacağı bir hikayesi olduğu konu. Peki nasıl bir konu bu böyle ? Hem
heyecan veriyor hem hayallere daldırıyor ve gerçek dünyadan uçuyoruz. 5 Dakika
bile olsa safça, masum bir şekilde hayallere dalıyoruz. O kişiyi, onla kendimizi,
yapacaklarımızı düşünüyoruz ve tabi ki biz daha fark etmeden o küçük gülümseme
yüzümüzde oluşuyor.
Herkesin
farklı bir hikayesi var ama herkese göre en güzeli, en muhteşemi, her şeyiyle, kusurlarıyla bile “iyi ki oldu” dediğimiz tek hikayesi olan aşk. Romanlara konu,
bestelere ilham, bizim içinse hep hayal oldu bu aşk. Daha “yaşamak”
eyleminde acemi olduğum bu yaşımda, her küçük fırtınada yıkılacak olan ben bile
her yerde aşkı gördüm onu aradım. Ya yakışıklı prensin muhteşem öpücüğüyle
kurtardığı prenseste ya da arabada giderken duyduğum radyoda. Filmler mi? Onlar
zaten hep muhteşem yakışıklı, herkesin istediği bir adam ile erkeklerin
hayallerini süsleyen bir kadın üstüneydi. İster biri zengin ister biri fakir
olsun, istersen dram olsun hep bir sevgi, aşk, bağlılık vardı. Bu sayede aşk
kolaylıkla
hayallerime girdi.
hayallerime girdi.
Peki neye aşıktım? Burada olaylar karmaşıklaşıyor, şimdi bir erkek
ismi vermeli ve ondan bahsetmeliyim belki ama hayatımda öyle biri yok!-vurguya
dikkat, üzgünüz- Ben zaten şu küçük hayatımda hiçbir zaman bir erkeğe aşık
olmadım. Ki ben bunu daha yeni fark ediyorum. Hayatta hep karşı cinsine aşık
olmazsın ki...
Bir annenin yavrusuna olan koşulsuz sevgisi, bağlılığı… Bu aşk değil de nedir? İstersen
köpeğine, istersen kocana, istersen bebeğine, istersen de bir şehre, mesela İstanbul’a,
Paris’e aşık olabilirsin büyük yazarlar gibi. Bense, bunlardan hiçbirine aşık değildim. Ne
hayallerimi süsleyen, kafamda olan kişiyle tanışmıştım ne de bir bebeğim vardı bu dünyada
ondan önemli bir şeyim olamayacak. Allah’a da aşık değildim tasavvufçular gibi , bir şehre aşık olabilecek kadar filozofi de takılımıyordum. Ben hayallerine aşık biriyim.
Bir annenin yavrusuna olan koşulsuz sevgisi, bağlılığı… Bu aşk değil de nedir? İstersen
köpeğine, istersen kocana, istersen bebeğine, istersen de bir şehre, mesela İstanbul’a,
Paris’e aşık olabilirsin büyük yazarlar gibi. Bense, bunlardan hiçbirine aşık değildim. Ne
hayallerimi süsleyen, kafamda olan kişiyle tanışmıştım ne de bir bebeğim vardı bu dünyada
ondan önemli bir şeyim olamayacak. Allah’a da aşık değildim tasavvufçular gibi , bir şehre aşık olabilecek kadar filozofi de takılımıyordum. Ben hayallerine aşık biriyim.
Hayaller… Hayaller çünkü bu yaşamda istediğim
her şeyin olabileceği, her şeyin tıkırında gideceği, beni dünyadan uzaklaştırıp
mutlu eden tek yerdi hayallerim. Orada hem hayatımın adamına yer vardı -bazen hayaliyle uyuduğum-. Orada
hayatımın evine, muhteşem bir işe, mükemmel dostluklara sahiptim . Ve bütün hayallerim de beni mutlu etti.
Hayatın olumsuzluklarından sonra yine hep yanımda olan tek şey, yıkılmış ama
umudunu kaybetmemiş hayallerim olacaktı. O beni mutlu eden hayallere aşıktım
ben. Seni mutlu eden şeye aşık değil misindir ki? Beni de onlar mutlu ediyordu işte.
Beni de onlar güldürüyor, her gece yatmadan önce düşündürüyordu.
Ama hiçbir
zaman hayaller sanki paralel evren olan dünyaya geçiş yapınca senin
hatırladığın kadar göz alıcı ve muhteşem olamıyorlar! Ellerinde değil ki bu!
Gerçek dünya onları kirletiyor ve sonuç yine üzülmüş bir kalp oluyor. Bu
üzülmüş kalp yine hayallere dalıp kendini avutmaya çalışıyor neye üzüldü ise
artık, ama kalp bir kere üzüldü mü o ana kadar hiç ortalıkta olmayan beyin
çıkıyor hayallerin önüne. Hayallerin gerçekleşmeyeceğini, mantığa uygun olmadığını
söylüyor.
Ne oldu
şimdi? Artık hem üzülmüş hem de en büyük aşkını, hayallerini kaybetmiş
oldun. Küçük bir üzüntü, belki de bir kalp kırıklığı çok kolayca
geçebilecek iken sen artık hayal kuramıyorsun. Hayallerini, hayatının -tekrardan yazıyorum- “en
büyük aşkını” kaybetmiş oluyorsun. Bu da demek oluyor ki seni mutlu
eden maneviyat sigara dumanı gibi havaya karıştı ve gitti. Artık mutlu
olamıyorsun, sabahları yüzün gülmüyor, seni hep mutlu hatırlayan insanlar bir yerlere dalıp da yüzünün gülmemesine, tam tersine üzülmene
şaşırıyorlar. Halbuki sen sadece tek bir şey istiyorsun, yine hayallerine dalmak, yine “of beee ne güzel” demek
istiyorsun. Kabul et o yüzünde oluşan küçük gülümseme hayatında ne kadar da çok
yer kaplıyormuş. Ben bir bağımlıyım. Ben hayallerime,
mutluluğa bağımlıyım. Ben bir hayalperestim ve bu kendimde olan en sevdiğim
özellik. Ne kadar bu “kara bela” yüzünden melankolik takılsam da yada havalara
uçsam da asla değiştirmeyeceğim tek özellik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder