Gele, gele yine güven konusuna geliyorum fakat bu sefer farklı bir açıdan geliyorum.
Yalnızlığı düşünerek geliyorum.
“Yalnızlık Allah’a
mahsustur”. Yalnız kalmak ne kadar insanın doğasına karşı olsa da, ne kadar
insanın hayatta en çok korktuğu eylem olsa da bir gün, bir şekilde herkesin
başına geliyor. Hayat merdivenlerini dizlerini sürterek çıkmış olan bir
ihtiyarın, ömrünün yarısını birlikte geçirmiş olduğu karısından ayırmak kolay
mı?
Peki yalnız gelmiyor muyuz bu dünyaya? Zaten eşinle,
sevgilinle, aşığınla uyusan bile uykunda yalnız değil misin? Yalnız gitmiyor
muyuz bu dünyadan? Neden yalnızlığın düşüncesi bile bu kadar insanı rahatsız
ediyor?
Beni rahatsız eden hep yalnız olmak değil, sahip
olduklarımın elimden tekrardan alınması. Aslında yalnızlığa alışırsan bir süre
çok güzel idare edersin fakat zaman
geçtikçe konuşamamak, güvendiğine açılamamak, koşarak sevdiğini kafasından öpememek
, üzüldüğünde yanında kimsenin olmadığını bilmek üzer beni. Üzdü beni. Bir kere
tattım ben o duyguyu. Bağımlısı olduğum şeyi kaybettim ben. En büyük korkum
yalnızlıkken durum halim yalnızlık oldu. Sınavda çalışmadığım yerden çıktı da
bu yüzden her şeye karşı bu kadar
şüpheci oldum.
Sahip olduğun bir şeyin elinden kayması özellikle de şok
etkisi şeklinde olup ne olduğunu anlamamak en acısı. Zaten onun artık senin
elini tutmadığını, yavaşça parmaklarının hafiflediğini ve gittikçe elinde kalan
parmak sayısının azaldığını fark etsen alışırsın bu duruma. Eğer sen, o hala
bir parmak bile olsa elini tutarken onu sıkıca kendine çekmediysen, sen onun
elini çoktan bırakmışsındır.
Şok etkisinin kötü yanı ise hala senin için manevi değeri,
gece başını yastığına koyduğunda bir anısı, “Hayalini kurmayacağım!” dediğinde
de rüyana giriyor oluşudur. Sen ona hala bağlısındır. Eski yerini
kaybetmemiştir o sırada, sanki iki gün sonra geri dönse her şey düzelecek
gibidir. Lakin orası öyle olsa da en kötü biten ilişkiler ve en kötü yalnızlığa
itilmiş insanlar bu dönemi zorluklarla geçiriyor ve acısı ne kadar zaman geçse
de hala o tek başına bırakılmış olduğu yalnızlık köşesinde diri kalıyor. En
küçük bir sorunda, en küçük bir kıpırtıda aklı karışıyor, şüpheyle yaklaşıyor
bütün etrafındaki suratlara.
Peki sonra mı ne oluyor?
Ben başkasını bilemem fakat benim
hikayemde değer vermemeyi öğreniyorsun. Güvenmemeyi öğreniyorsun. Yalnız
kalabilmeye kendini alıştırıyorsun. Kendi kendine yetmeye çalışıyorsun. En
küçük bir esintide bile kasırgayı hatırlayıp o tehlikeli limandan ayrılmayı,
kendini sakin bir koya atmayı planlıyorsun. Büyüyorsun hem de hiç olmadığı
kadar çabuk. Hormonlu domatese dönüyorsun resmen bir tarafın olması
gerektiğinden ham ve diğer tarafın yaş.