9 Mart 2013 Cumartesi

İltifat mı duydum?

Mutluluk kadar güzel başka bir şey varsa o da iltifat almış olmaktır bence. Zaten ikisi de sonunda mutluluk demektir. İltifat duymayı kim sevmez? Kim beğenilmeyi , (her yönden soruyorum) hem fiziksel hem de manevi özellikler olarak kim sevmez ki?

İltifat duymak kadar iltifat etmek de beni mutlu eder. Tabi iltifat etmek herkese göre bir iş değildir, öyle herkesin harcı değil anlayacağınız… Çünkü birine içten iltifat etmek için hem o insana karşı nefret duygusu beslememelisin hem de kendini her şekilde sevmeli, mutlu olmalısın. Yoksa ağzından çıkan sözün önemi yok. Ağızdan ne çıkarsa çıksın, biz ne kadar ağzımızı zorlasak da güzel konuşmaya, gözlerimize hakim olamayız. Onlar kalbin aynasıdır, ve kalbin ne düşünürse onu belli eder. Sen “bu elbiseyle çok güzel olmuşsun tatlım” diyebilirsin, hem de sonuna bir ek koyup ortamı daha “cici” hale getirmeye, daha “ben sana iyi davranıyorum seni seviyorum” a getirebilirsin fakat gözlerin “bacaklarını kırarım yavşak” derken hiç kimse sana inanmaz, güvenmez.

Bir de bazı insanlar vardır –sağ olsun Allah’a- daha o kadar çok karşıma çıkmayan. Onlar seni önemsiyormuş gibi gözüküp sana eleştiri, üzüntü verir. Kendini sevmemeni ister resmen. Hep sende bir kusur bulurlar. Sende vah saf kızcağız üzülürsün, birde bir laf edemezsin onlara karşı çünkü “vah vah öleceksin bak şöyle olmuş şurana” tarzı konuşurlar. Tabi bende susarım ne diyebilirim ki? Daha da önemlisi ne zaman onlara bir şey dedim ki şimdi diyeyim? Anlayacağın o kadar içten laf sokuştururlar ki hem çok iyi kız dedirir hem de şöyle götte küçük bir sızı bırakır.

Ama yinede iltifat kadar güzel bir olay yok! Su yerine iltifat ile yaşayabileceğimi düşünüyorum. Ne kadar kendinize güveniniz tam olsa da ne kadar bunu okuyup homurdanan olsa da herkes iltifata karşı yenik düşer. Kimse o kendiyle alakalı güzel özellikten bahsedilince gülümsemeyi kesemez. Ve iltifat etmek zor bir şey değil nede olsa dünyadaki açlığı bitirip savaşları sonlandırmanı istemedik senden. Az bir ağzını açıp o kişide gördüğün güzel özellikleri söyleyeceksin yani. Bu belki dünyayı kurtarmaz ama iltifat ettiğin kişinin gününün daha güzel geçmesine ve kendine güvenin gelmesini sağlar. Ama gözlerinle iltifat edemeyeceksen eğer, hiç boşuna ağzımı yorayım deme…


8 Mart 2013 Cuma

Kustuğuma sevindim


Bugün 8 Mart. Bunu okuyan bütün hemcinslerimin Kadınlar Gününü kutlarım. Ben kutlasam da, “Twitter”da ne kadar “hashtag”ler olsa da isterseniz dünya sıralamasına girse de Türkiye’de kadınlar gününü kutlamak çok da mantıklı gelmiyor. Herkesin değindiği konular bunlar ama doğru, “ah kadınlar” deyip de onları dövmek, onlara tecavüz etmek, kendi karını öldürmek? Bunu kim, neden yapar?

Yine bu düşünceler içinde geçen bir 8 Mart’tı bugün benim için. Tek farkı bugün matematik sınavının ortasında her yerimin kusmuk olmasıydı. Her midem bulandığında “Acaba nasıl kussam çöp kutusuyla sınıfın dışına mı çıksam?” diye kafamdan geçen planlar teker teker suya yada kusmuğa düştüler. Meğerse o kadar ani bir olaymış ki, ben daha çöp kutusuna ulaşamadan ayakkabıma kadar kusmuk içine girdim(bunu yazmak ta, okumak ta ne kadar iğrendirici olsa da yazmaya devam!). Herhalde matematik hocam soruların ne kadar berbat olduğunu anlamıştır…

Burada ki olay ne kusmam ne de bugün olmuş olması. Ben kustuğum zaman çok üzüldüm, “İnsanların dikkatini dağıttım, iğrendirdim” diye düşünmeden edemedim. Ama her şey geçtikten-böğürmeyi bıraktıktan- sonra sınıfa girdiğimde, bütün arkadaşlarım iyi olup olmadığımı sordular, hava almamı, su içmemi istediler. Benle bebemişim gibi ilgilendiler, her saniye iyi olup olmadığımı, yemek yemem gerektiğini söylediler. “Kusmak” eylemi ne kadar küçük, kolay ve geçici olsa da, benim için –bu kadar küçük bir olayda- endişelenen bir sürü yüz gördüm.

 Kusmuş olmanın tabi ki güzel bir yanı olamaz ama ben her olayda olduğu ve olacağı gibi “iyi” bir şey olduğunu biliyorum. Kusmam sayesinde, böyle bir olayda endişelenen insanlar görmüş olmam, bir gün geldiğinde hasta olup yataklara düştüğümde de bu insanları göreceğim anlamına gelir bence, yada yalnız ölmeyeceğime.

Bugün benle ilgilenmiş, benim için endişelenmiş bütün meleklerim, iyi ki hepiniz varsınız. Hep hayatımda olmanız isteğiyle…   

4 Mart 2013 Pazartesi

Kankam Peter


Peter Panin hikayesini herkes bilir. Munzur, hep bir kovalamaca, oyun içerisinde olan beni hep hayretlere düşüren çocuk. Hayretlere düşürüyor çünkü uçuyor. Uçmaktan daha güzel süper özellik mi var?

Küçükken hiç Peter’i düşünüp kafa yormamıştım. Peter’dan daha çok ben hep peri tozunu, Tİnkerbell’i yada Wendy’i düşünmüşümdür. Tinkerbell kıskançtı benim için, Wendy ise anaç ruhlu, hemen anne olmak isteyen bir kızdı. Hikayenin sonunda Wendy geri dönüyordu. Büyümek, anne olmak istiyordu. İdealleri vardı, hayalleri büyümek üzerineydi ne kadar çocuk olmayı sevsede. Hikayenin sonunda Peter’e kızardım Wendy’i tek başına gönderdiği, kendiside onla gitmediği için. Ama şimdi düşününce boşu boşuna kızmışım gibi geliyor. Asıl Wendy neden büyümek istiyordu ki? Neden anne olmak, büyümek onun için bu kadar önemliydi? Keşke o Peter’ la beraber adada kalsaydı. Beraber bulutların üstünde atlar zıplar, yetim çocuklara annelik babalık yaparlardı.  
Peter ise halinden çok memnundu. O büyümemeyi seviyordu. Oyunlar oynamayı, kılıç sallamayı seviyordu. Onun için büyümek iyi bir şey değildi. Bu yaşlanmaktı. Büyüdükçe neşesinin kaybolacağını düşünüyordu belki de. Hiçbir sorumluluğu yoktu o adada, ne ders çalışıyordu, ne de maaşlı bir işte çalışacaktı.

Bende Peter gibi düşünüyorum. Yakında doğum günüm var. 16ya girmiş olacağımın anlamı bu. Tam 15 sene yaşamış olup artık çocukluk dönemimin bitmiş olacağı gün. 16 rakamından mı korkuyorum bilmiyorum ama ilk kez doğum günüm yaklaştığı için kendimi havalarda hissetmiyorum. Ve ilk kez ne hediye isteyeyim telaşına girmiyorum. Çünkü o gün olmasın ben sanki hala 15 yaşımın içinde olayım istiyorum. Hala etrafta deli gibi hoplayıp daha da hoplamaya enerjisi olan bir çocuk olmak istiyorum.

Yüzümdeki masum gülümsemenin yerini ifadesiz bir suratın almasını istemiyorum. Eve yorgun gelip uyumak, mutsuz olmak, sorumluluk almak istemiyorum. Bunun içinde ne kadar boyum uzasa da, yıllar geçse de çocukken yapabildiğim şeyleri yapmak, mutluluklarıma bağlı kalmak istiyorum. Bende içimde Peter’in yaşadıklarını yaşıyorum. Belki büyümem gerekebilir, Belki de daha olgun davranmalıyım ama hayır ben onları yapmak istemiyorum.
Bir gün zamanı gelecek ve ben fark etmeden zaten büyüyeceğim. Susup oturacağım bir köşede ve büyüdüğümü kabul edeceğim belki, ama kalbimdeki adada hala pamuk şeker niyetine bulut yiyip, korsanlarla eğlenmeye devam edeceğim. Peter adasında nasıl uçuyorsa bende hayallerden hayallere uçmaya devam edecek, gerçek dünyaya iniş yapmayı reddedeceğim.
 Var mı başka Peter?  
3.Mart.2013


3 Mart 2013 Pazar

Maske


Herkesin maskeleri vardır arkalarına saklandıkları…

Bu maskeler sayesinde kan kussak da gülümseriz. Onlar bizim kaçış yollarımız, B planlarımızdır. Ne zamanki hayata biraz ara verip dikkat çekmek istemesek takarız yüzümüze o maskeleri ve aynadakiyle baş başa kalırız. Bunu bazen yapmak zorunda oluruz çünkü ne zaman sen yalnız kalmak, kafanı dinlemek istesen ve üzülsen seni seven insanlar, yada “seviyor” maskesi takan insanlar başına üşüşür. Bunda hiçbir art niyet yoktur ama sen o sırada sadece etrafa bağırıp içindeki senle dertleşmek, düşüncelerini toplamak, belki de kendini “update” etmek istersin. Sevenlerin yanına gelince problem bitmiş gibi davranırsın kalbini biraz açtıktan sonra kilitlersin kapısını, maskeni takar yine etrafa mutluluk saçarsın. Hoplarsın, zıplarsın. Herkesi çok seviyor görünürsün, hayattan mutlu görünürsün ama makyajını çıkarıp her aynaya bakışında gittikçe kendinden soğur, gülümsemeyi unuttuğunu fark edersin. Halbuki iki saniye önce kahkahalar atıyordun?

Bu maskeler insanlara neler yaptırır… Sevdiğini söylersin sevgiline gece başkalarının hayalleriyle uyuklarken. Bunu yaparsın çünkü hem gerçeği kabul etmek zor gelir hem de karşındakine gerçekleri söylemek zor gelir. Ama hiç fark etmezsin ki o maske gün geçtikçe daha da ağırlaşır, sırtına kocaman bir yük olur, yalanlarla dolu bir bohça olur sırtında, sen etrafta gülerken. Ve kimsede senle onu taşımaz, taşımana yardım etmez. Tek başına taşırsın dünyanın yükünü. 

Halbuki o maskeyi yüzünden çıkarsan, belki insanlar sana yalancı diyecekler yalanların ortaya çıktığı için ama sıfırlanmış olacaksın, yükünü yol kenarına bırakacak ve yola maskesiz, gerçek yüzünle devam edeceksin. Ve o zaman rahatlayacaksın çünkü sen bileceksin ki maskelere karşı gelmişsindir. Herkes maskesinin arkasına saklanırken sen gerçeklerle yüzleşmişsindir. Gerçekler eskisi gibi yüzüne soğuk bir su gibi sertçe vuramayacak, gittikçe yumuşayacak ve hızlıca hayatının içinde yok olacaktır. Şimdi maskeni çıkarıp yüzüne soğuk bir su çarp. Aynadakiyle yüzleş…    Şubat 2013