17 Ocak 2014 Cuma

Domtes! Biber! Patlıcan! Yalnız biraz hormonlular…



  Gele, gele yine güven konusuna geliyorum fakat  bu sefer farklı bir açıdan geliyorum. Yalnızlığı düşünerek geliyorum.

  “Yalnızlık Allah’a mahsustur”. Yalnız kalmak ne kadar insanın doğasına karşı olsa da, ne kadar insanın hayatta en çok korktuğu eylem olsa da bir gün, bir şekilde herkesin başına geliyor. Hayat merdivenlerini dizlerini sürterek çıkmış olan bir ihtiyarın, ömrünün yarısını birlikte geçirmiş olduğu karısından ayırmak kolay mı?

   Peki yalnız gelmiyor muyuz bu dünyaya? Zaten eşinle, sevgilinle, aşığınla uyusan bile uykunda yalnız değil misin? Yalnız gitmiyor muyuz bu dünyadan? Neden yalnızlığın düşüncesi bile bu kadar insanı rahatsız ediyor?

   Beni rahatsız eden hep yalnız olmak değil, sahip olduklarımın elimden tekrardan alınması. Aslında yalnızlığa alışırsan bir süre çok güzel idare edersin  fakat zaman geçtikçe konuşamamak, güvendiğine açılamamak, koşarak sevdiğini kafasından öpememek , üzüldüğünde yanında kimsenin olmadığını bilmek üzer beni. Üzdü beni. Bir kere tattım ben o duyguyu. Bağımlısı olduğum şeyi kaybettim ben. En büyük korkum yalnızlıkken durum halim yalnızlık oldu. Sınavda çalışmadığım yerden çıktı da bu yüzden  her şeye karşı bu kadar şüpheci oldum.

   Sahip olduğun bir şeyin elinden kayması özellikle de şok etkisi şeklinde olup ne olduğunu anlamamak en acısı. Zaten onun artık senin elini tutmadığını, yavaşça parmaklarının hafiflediğini ve gittikçe elinde kalan parmak sayısının azaldığını fark etsen alışırsın bu duruma. Eğer sen, o hala bir parmak bile olsa elini tutarken onu sıkıca kendine çekmediysen, sen onun elini çoktan bırakmışsındır.

   Şok etkisinin kötü yanı ise hala senin için manevi değeri, gece başını yastığına koyduğunda bir anısı, “Hayalini kurmayacağım!” dediğinde de rüyana giriyor oluşudur. Sen ona hala bağlısındır. Eski yerini kaybetmemiştir o sırada, sanki iki gün sonra geri dönse her şey düzelecek gibidir. Lakin orası öyle olsa da en kötü biten ilişkiler ve en kötü yalnızlığa itilmiş insanlar bu dönemi zorluklarla geçiriyor ve acısı ne kadar zaman geçse de hala o tek başına bırakılmış olduğu yalnızlık köşesinde diri kalıyor. En küçük bir sorunda, en küçük bir kıpırtıda aklı karışıyor, şüpheyle yaklaşıyor bütün etrafındaki suratlara.


   Peki sonra mı ne oluyor? 
Ben başkasını bilemem fakat benim hikayemde değer vermemeyi öğreniyorsun. Güvenmemeyi öğreniyorsun. Yalnız kalabilmeye kendini alıştırıyorsun. Kendi kendine yetmeye çalışıyorsun. En küçük bir esintide bile kasırgayı hatırlayıp o tehlikeli limandan ayrılmayı, kendini sakin bir koya atmayı planlıyorsun. Büyüyorsun hem de hiç olmadığı kadar çabuk. Hormonlu domatese dönüyorsun resmen bir tarafın olması gerektiğinden ham ve diğer tarafın yaş. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder